Kaczynski'nin mirası... *
Ted Kaczynski, (medyadaki iddialar doğruysa) 81 yıllık yaşamına geçtiğimiz günlerde son verdi. Yirmi beş yıllık doğal yaşam deneyiminden sonra yirmi yedi yıldır tutsaktı. Eylemleriyle bazılarının “canını yakmış”tı, fiziksel olarak. Düşünceleri insanlığın genel gidişatının hatalı olmadığına inanan “solcu”lar tarafından hor görülse ve her ne kadar kendisi aksini iddia etse de, Thoreau ile başlayan, Bookchin ve Zerzan ile devam eden Amerikan “doğalcı” yeşil-anarşizminin tezahürlerinden birisiydi. Sanayi ve teknoloji toplumuna köktenci karşı çıkışları pek çok muhalifi alt-üst etmişti.
Kaczynski’nin eylem tarzı, benimsemeseniz de, ondan yüz yıl kadar önce yüzlerce kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan bombalı eylemler ve suikastlar yapmaktan çekinmeyen anarşistleri düşündüğünüzde “anlaşılabilir”. Elbette, aradan geçen zaman içerisinde devletler ve şirketler açısından pek bir şey fark etmese de, özellikle muhalifler ve devrimciler arasında “insan yaşamı” daha da kutsallaştırıldığı için bu tarz eylemlerin meşruluğu sorgulanabilir. "Devrimci muhalifler”in önemli çoğunluğu, devletlerin ve şirketlerin “masum”lar üzerindeki fiziksel şiddetini eleştirmekle yetinirlerken, “masum olmayan”lar üzerindeki süregiden şiddeti ve baskıyı olağanlaştırıp sistemin meşruiyetine dolaylı katkıda bulunuyorlar.
Kaczynski’nin tavrı iki nokta üzerine odaklanıyordu; ilki mevcut düzenin altyapısının sanayi-teknoloji üzerine dayanması nedeniyle bunun alaşağı edilmesi düşüncesi, ikinci olarak da bunun reformist değil devrimci yöntemlerle yapılması gerekliliği.
Kaczynski'nin homofobik, kadın ve göçmen düşmanı olduğu eleştirilerine burada odaklanmayacağım; bunun kişisel sorunlarıyla da bağlantıları olabilir, başka şeylerle de. Sonuçta “doğalcılığı” öneren birisinin kadınların fiziksel güçlerinden bahsetmesi kendi ideolojik çerçevesinden (biyo-merkezcilikten) bakıldığında meşrulaştırılabilir. Ama esasen, kısa öyküsü Ahmaklar Gemisi’ni okuduğunuzda, muhalefetin reformist taleplerden ziyade topyekun devrime odaklanması gerekliğine vurgu yapıldığını görebilirsiniz.
Bugün henüz emekleme aşamasındaki yapay-zekanın, biyoteknoloji endüstrisinin ve benzeri bütün bu teknolojik “gelişme”lerin özellikle devletlerin-şirketlerin-orduların egemenlik alanlarını yaygınlaştırmakta kullanıldığını herkes kabul edecektir. Dolayısıyla, meselenin sadece insan-türü içerisindeki sınıfsal farklılıkları ortadan kaldıracak bir toplumsal devrimle halledilemeyecek kadar derin olduğunu, insan-türünün doğa üzerindeki hakimiyetinin, hatta bilimsel iktidarın ve insanın kendi yarattığı bir “Mr. Hyde” olarak teknolojinin kendisinin de sorgulanması gerektiği iddiasını da ciddiye almamız gerekiyor.
Kuşkusuz Kaczynski, aynı zamanda Netflix’in üzerine belgesel çektiği, Elon Musk’ın hakkında twitler attığı “popüler” bir figür olarak ABD tarihinde de yerini aldı; ama biz anarşistler, onun mirasının, insanlığın kendi yarattığı potansiyel bir tehlike olarak “teknoloji”nin köktenci eleştirisine ve reformizme saplanıp kalmayan devrimci yönüne odaklanabiliriz.
* Batur Özdinç
Yorumlar