"Musibet”ten Kurtulma Üzerine
Geçtiğimiz gün “DAF’tan Ayrılan Bireyler” imzasıyla yayınlanan bir açıklamada, DAF kısaltmasıyla anılan Devrimci Anarşist Federasyon’un “lideri ve eşi” olarak tanımlanan kişiler tarafından özellikle kadın DAF üyelerinin fiziksel şiddet, emek sömürüsü, sözlü taciz vb. türde baskı ve tahakküme maruz bırakıldıkları ifade ediliyordu. Hemen ardından, DAF adına yapılan açıklamada ise “bahsedilen şiddet olaylarından bazıları dışında yazılanları kabul etmemekle birlikte”, iki yıldan beri “yaptırım uygulan”dığı ve “gözlem”lerin sürdürüldüğü savunuldu. Bütün bunlar olup biterken kimi DAF üyelerinin söz konusu şahıslara sahip çıkan açıklamalarıyla da karşılaştık.
Ne yazık ki bütün bu gelişmeler, bundan tam 20 yıl önce, AGF (Anarşist Gençlik Federasyonu) ismini taşıyan örgütün bazı anarşistlere yönelik (o tarihte bizlerin de açıkça kınadığı) şiddet olaylarını ve her nedense diğerlerinden daha “devrimci-mücadeleci” olma iddiasıyla birlikte filizlenen lider kültünü aklımıza getirdi. Esasen bahse konu (DAF) örgütlenme ile yıllardan beri doğrudan ilişki kurmaktan kaçınmamızın temel gerekçelerinden birisi de, “kurucu”larının aynı “gelenek”ten geldiklerinin farkında olmamızdı. Yine de son birkaç yıldır DAF ile ilişkili bazı anarşistlerle olan iletişimimizde bu tür olumsuzlukları ön plana çıkarmaktan kaçınırken, kimi durumlarda dayanışma da göstermiştik. Ancak, bu vahim gelişmelere bağlı olarak, bahse konu örgüt ve kişilerle iletişimimizi tamamen kestiğimizi duyuruyoruz.
Bazılarımızın geçmişi daha eskilere dayanmakla birlikte, yirmi yılı aşan zamandır birlikte hareket etmeye çalışan anarşist bir kolektifiz; zamanın ve mekanın getirdiği kimi kısıtlamalar nedeniyle, “politik” alanda kolektif düzeyde eskisi kadar var olamasak da, farklı kentler hatta farklı topraklarda yaşasak da, kendi içimizdeki dayanışmayı ve iletişimi geliştirerek sürdürmeye çalışıyoruz. Bu anlamda, halen mücadele içinde olanların kararlılığını önemserken, kendi adımıza ne en “devrimci”, ne de en “mücadeleci” olma iddiasında değiliz; öte yandan yalnızca politik değil dayanışma temelli örgütlenmeden yanayız.
Anarşistler için örgütlenmenin önemli olduğuna inananlardanız; ancak otoriter zihniyetlerin aksine örgütün bir “amaç” değil “araç” olduğunu düşünürken, yaşamın belirsiz bir devrim gününü beklemeden -bugünden- “zor”a dayanmayan yöntemlerle yeniden yaratılmasından ve en önemlisi örgütlenmelerin kendi içerisinde hiyerarşisiz, tahakkümsüz, doğrudan katılıma olanak tanıyacak şekilde kurgulanmasından yanayız. Tam da bu nedenle, söz konusu olayların vahametinden ziyade, “örgüt”e ve “lider”e sahip çıkma güdüsünü anlamakta zorlanıyoruz.
Bu açıklamamızın bir “fırsattan istifade”nin ötesinde “içimizde kalmış” bir deneyim aktarımı olarak görülmesini, örgütlenme - mücadele yanlısı başka anarşistlerin var olduğunun bilinmesini ve en önemlisi kendilerini anarşist olarak tanımlayanların Malatesta’nın 1929’da kaleme aldığı şu ifadeleri yeniden okumasını öneriyoruz:
"Ben, önemli olan şeyin bizim planlarımızın, projelerimizin, ütopyalarımızın zaferi olmadığını düşünüyorum -zaten bunlar yaşam tarafından doğrulanmaya gereksinim duyuyorlar ve yaşam tarafından değişikliğe uğratılabilirler, geliştirilip zamanın ve mekânın gerçek ahlaki ve maddi koşullarına göre uyarlanabilirler.
Asıl sorun, insanların, kadınların ve erkeklerin, binlerce yılın kendilerine aşılamış olduğu sürü güdülerinden ve alışkanlıklarından kurtulmaları, özgürce düşünmeyi ve hareket etmeyi öğrenmeleri; anarşistlerin kendilerini özellikle adamaları gereken en büyük uğraş da bu ahlaki özgürleşme olmalı.”
AKA – Anarşi Kolektifi Ankara
Yorumlar